TR|EN
Güncel
Steelorbis
Depreme Dayanıklı Binalar
E-Bülten Aboneliği
Tevfik Seno Arda Lisesi
Yayınlar > Çelik Yapılar
Sayı: 90 - Eylül - Ekim 2024

DDY Zirvesi


MODÜLER ÇELİK YAPILAR

Türk Yapısal Çelik Derneği (TUCSA) tarafından 30 Eylül – 01 Ekim 2024 tarihlerinde OSTİM Teknik Üniversitesi Konferans Salonunda düzenlenen “Deprem Dirençli Yapılaşma Zirvesi”nde, Consera Kurucusu ve TUCSA Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılarından Melih Şimşek, modüler yapılar konusunda deneyim ve görüşlerini aktardı.

“Geçen hafta Prof. Dr. Naci Görür ile bir söyleşimiz vardı. Dedi ki; “Deprem; bizim doğamızda var, insandaki nabız gibi. Bu nabız atmazsa yaşam olmaz.” Dolayısıyla deprem bizim bir gerçeğimiz ve ülkemizin %60’ı deprem bölgesi.

Biz bu depremlerden, her seferinde ama her seferinde büyük kayıplarla çıktık. Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), 6 Şubat’ta meydana gelen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerin; can kayıpları haricinde ortaya çıkardığı maliyetin 100 milyar dolar olduğunu, bunun da Türkiye’nin gayri safi yurt içi hasılasının (GSYİH) yaklaşık %10’una yaklaştığını belirtti.

Açış konuşmalarında da söylendiği gibi; deprem bölgesinde, endüstriyel yapılar da dâhil olmak üzere sadece %2,4’ünde çelik kullanılmış. Bu yapıların hiçbiri yıkılmamış ve bu yapılarda can kaybı yaşanmamış.

Japonya'daki, Tayvan'daki yapıların %80’i, %90’ı çelik yapılar. Bizde ise; %2,4 ve onlar da yıkılmamış. Yapıların yıkılmaması bir kanıt, bu çok önemli bir kanıt.

Bizde önemli bir konu daha var; bu depremler yaklaşıyor ve bizim sadece canımızı, malımızı değil bağımsızlığımızı de tehdit eder halde. Bugün İstanbul’da, sadece şu anda 3 milyon 800 bin dönüştürülmesi gereken yapı var ve biz yarın bunları dönüştürmek zorundayız. Yani bizim hızlı, endüstriyel bir akla ihtiyacımız var. Aynen Japonya ve Tayvan’da olduğu gibi.

Diğer bir konu da: Şu anda dünyada, karbon salımının %38’ini bizim sektörümüz oluşturuyor maalesef. O kötülüğü biz yapıyoruz. Dolayısıyla burada da seçeceğimiz metotların bu sorunu azaltmasını istiyoruz.

Bugün benim sunumum; çelik yapılar içinde bir başlık olan modüler çelik yapılar. Biz neden modüler çelik yapılar yapmak zorundayız? Çünkü depremlerde yıkılmayacak yapılar inşa edersek; can ve mal kaybı olmayacak ve büyük ekonomik kayıplar yaşamayacağız.

Depremler coğrafyamızda devam edecek. Örneğin; uzmanlar, İstanbul’da önümüzdeki 10 yıl içinde deprem olma olasılığını %90 olarak görüyor. Yani, yarın sabahla 10 yıl sonrası arasındaki deprem olma olasılığı %90. Tercih ettiğimiz yapı metodu da bahsettiğimiz karbon salımını artırmayacak. Demek ki seçeceğimiz bu yöntemlerden bir tanesi kaliteli olacak, yıkılmayacak. İkincisi hızlı yapacağız.

Mesela biraz önce açış konuşması yapan protokollerin bir kısmı ağırlıktan bahsetti. O terminolojiyi önce bir değiştirelim. “Çelik yapı, betonarme yapı, ahşap yapı nedir?” dediğinizde; yapıların taşıyıcısı sistemi çelik olanlar, yapıların taşıyıcı sistemleri betonarme olanlar, yapıların taşıyıcı sistemi ahşap olanlar. Kaba yapılar, yani; iskeletler. Bunun, toplam yapılarda sadece %20’si  iskeleti teşkil ediyor. Geri kalan %80 aynı şeyler, mutfaklar, kapılar, boyalar, sıvalar hepsi aynı.

Örneğin İran’da, toplam yapı stokunun %50’si çelik. Bizler İran’a az gelişmiş bir ülke gözüyle bakıyoruz ama ülkenin yapı stokunun %50’si çelik.

Çözüm; çelik yapılar. En uygun yöntem de modüler çelik yapılar.

Mesela şöyle bir şeyin olmaması olasılığı var mı sizce? 10 katlı bina yapılıyor. Üçüncü katın kolonları dökülüyor. Kolon döken mikser operatörünün telefonu çalıyor. Eşi diyor ki “Bey bugün erken gel”. Operatör, 1 saat erken gidebilmek için su katıyor. O kolon olması gereken mukavemetinden daha düşük oluyor. Deprem esnasında o iki tane kolon yıkılıyor ve bütün bina yıkılıyor. Hatay’da da gördük, bazı binalar sanki böyle hiçbir şey olmamış gibi yatmış. Onun sebebi; iki tane kolon. Yani burada büyük bir inisiyatif var. Biz, her şeyden önce binaların taşıyıcı sisteminde inisiyatif almayacağız. Binaların cephesinde, içindeki mutfağında, bataryasında istediğinizi yapın. Fakat bizim ülkemizde, ne yapıp edip taşıyıcı sistemi kesinlikle insan inisiyatifinden bağımsız hareket ettirmemiz gerekiyor. Bunu denetimle de yapamıyoruz. Ancak endüstriyel bir akıl kullanırsak bunu yapabiliriz.

Bir de deprem dediğimiz kuvvet, aslında en basit mühendislik kuralı değil mi? F=mxa. Yani kütle ne kadar hafif olursa deprem kuvvetinden o kadar az etkileniyoruz. Yani bizim taşıyıcı sistemimiz aynı zamanda insan inisiyatifinden bağımsız ve bir de hafif olmalı değil mi? Çelik taşıyıcı sistemler, 7-8 kat daha hafif. Bir de biraz önce bahsettiğim hızdan kaynaklı bir avantajımız var, hazırlanmalıyız. Yani; 10 yılı 5 yıla, 5 yıl 2 yıla düşürmeliyiz veya Hatay’daki yaraları şu ana kadar sarmış olmalıydık mesela. Yani 2 kat hızlı, 3 kat hızlı olmamız gerekiyor. Hız, sadece çeliğin kendisinin endüstriyel ortamda üretiliyor olmasından değil. 24 saat çalışabiliyorsunuz ve kapalı ortam da üretiyorsunuz. İklim koşullarından etkilenmiyorsunuz. Çelik yapılar; kapalı, bağımsız bir ortamda 24 saat 3 vardiya çalışabileceğiniz yapılar.

Biraz önce bahsettiğimiz karbon salımının en önemli meselelerinden bir tanesi geri dönüşüm. Çelik yapılar %95 geri dönüşebilen yapılardır. Düşünün; o yıkılan binalardan çıkan molozu düşünün. Çelikte bina o hale gelmiyor, en fazla buruluyor. O burulma da çok değerli bir mesele; depremi sönümlüyor. Onu da doğru dizayn ederseniz burulmuyor tabii. Dolayısıyla bizde atık da olmuyor, 50 yıl sonra bile biz bu malzemeyi geriye dönüştürebiliyoruz. Onun için, sürdürülebilirlik konusunda çok değerli bir özelliği var çelik yapıların.

“Çelik yapılar pahalı. Betonarme yapılar daha ucuz.” Bu, kesinlikle doğru değil. 3 kat daha hızlı olan, daha hafif olan, daha verimli olan, sadece bir yapının taşıyıcı sistemi payı %20’nin içinde olan bir yapıya pahalı denilebilir mi? Mümkün değil. Dolayısıyla, biz Türk Yapısal Çelik Derneği içinde bulunan tüm üyeler olarak, yıllardır yurt içinde ve yurt dışında bu işlerle uğraşıyoruz.

Çelik yapılar, bir makina parçası gibi üretiliyor. Yani hassas. Milimetreyle çalışıyoruz. Santimetre bile değil. 2 tane cıvatanın birleşebilmesi için milimetre hassasiyetinin esas olması lazım. Onun için usta, işçi ve inisiyatif kullanılamıyor. Hassas ve yaptığımız projeyi uygulayabiliyoruz olduğu gibi. Tabii biraz önce söylediğim önemli; iklim şartlarından bağımsız çalışabiliyoruz.

Dünyada bir kavram ortaya çıktı, çelik yapılar odağında. “Off-site construction” yani saha dışı inşaat. Sahadaki işi fabrika ortamına çektiğimiz inşaat türüne söylediğimiz “off-site construction”. Birtakım işleri sahada yaparken; temel gibi hafriyat gibi işleri yaparken biz aynı anda, eş zamanlı olarak fabrikada yapıları peynir dilimi gibi şeker küpü gibi üretebiliyoruz.

Dünya nerelere gidiyor? Toyota, bir otomobil firması. Toyota House diye bir şirketleri var 10 senedir. Otomobil üretir gibi modüler yapılar üretiyor. Hepimizin bildiği Ikea’nın bir konut markası var. 100 binlerce konut üretiyor, modüler. Elon Musk dahi konut üretmeye başladı. 100 binlerce, otomobil üretir gibi. Porche; robot firmasıyla ortaklık kurarak, “Yakın gelecekte ben de varım.” dedi. Dünya buraya gidiyor. Dünya, kalıp keresteden uzaklaşmış durumda. Meşhur bir robot markası, direkt modüler yapılarla alakalı örnek fabrikalar kurmaya başladı. Tüm sektör olarak; şu anda işçinin ürettiği şeyleri çok yakında, otomobil üretir gibi robotların üreteceğini görüyoruz. Otomobil firmaları, bu işi en hızlı yönetebilen sanayidir. Otomobilin fabrikada parça parça birleştirildiği gibi modüler yapılar da çok yakın gelecekte sadece parça parça gelip birleştirilecek.

Yapım yönetiminde biz genellikle bu tip işleri yaparken “adam saat” gibi ifadeler kullanırız. “Kaç adam saatte bitireceğiz?”, “Kaç günde bitireceğiz?” gibi ifadeler kullanırız. Bu sektörde endüstrileştiğiniz zaman, “adam saat” dakikalara iniyor. Bugün, Toyota bir otomobili kaç saniyede üretebiliyor biliyor musunuz? Bitmiş otomobili 58 saniyede üretebiliyor. Tesla, 45 saniyede üretmeye çalışıyor. Çok yakın gelecekte, bizim sektörümüzde “Bir ev kaç dakikada üretilir?” diye konuşmaya başlayacağız, endüstriyel ortamda. Tabii bu yöntemin geleneksel inşaattan en önemli farkı; projelendirip, temelini, saha içi çalışmaları yaparken ve bu süreci takip ederken paralelde de fabrikada eş zamanlı üretim yapabiliyor olmamız.

Bizim gibi bir ülkede o kadar değerli ki bu. Biraz önce bahsettiğim ifade; takt time. Yani, fabrika içinde kaç dakikada üretiyorsunuz diye soruluyor. Biz de yakın gelecekte, “Bu inşaat, bu daire kaç modül?” 4 modül mü? 5 modül mü? Bir modül, bizim şu an en son geldiğimiz noktada 127 dakikada üretilebiliyor. Demek ki yakın tarihte şöyle diyeceğiz; “Yarım günde üretilebiliyor.” Sektör buraya gidiyor.

Yalın üretim metodolojisinde her yaptığımız işi ölçüyoruz. Dolayısıyla verimliyiz. Kaba yapı ne kadar? Alçı levhayı ne kadar zamanda uyguluyoruz? Boyayı ne kadar zamanda yapıyoruz? Bunların hepsini dakika bazında hesaplayabiliyoruz ve sahaya veremeyeceğimiz bu talimatları fabrika içinde verebiliyoruz. “Şu ürün 127 dakikada üretilmek zorundadır.” talimatını verebiliyoruz, denetleyebiliyoruz ve kalite kontrolünü yapabiliyoruz. Nasıl yapabiliyoruz? Bugün genel geçer bir konut işi tüm dünyada ortalama 17 istasyonla yapılıyor. Yani 17 tane bant var. Bu 17 tane istasyonla bir yapı full bitmiş hale gelebiliyor. Dünya ortalamasında, birim zamanda üretilen süreler de 127-130 dakika civarında şu anda. Bizde ise; 350-400 dakika civarlarında. Böyle bir tesis burada bulunan; konteyner üreten, geçici ve kalıcı yapı üreten arkadaşlarımızın mekanizmalarıyla çok benzer. Sadece 34 istasyon yerine 17 istasyonda çalışacaklar. Bir an önce dönüşebileceğiz. Yani, bunu nasıl yapacağız derseniz alt yapımız var, hemen dönüşebiliriz. Biz, bu 17 prosesi bugün çok rahatlıkla kurabiliriz ama burada çok önemli bir nüans var. Eskiden, Türkiye olarak usta işçi imkânımızla övünürdük, sadece 5 yılımız var övüneceğimiz. Altıncı yılda robotlar devreye giriyor. Yani “Biz daha uygunuz, daha ekonomik.” dediğimiz şey, maksimum 5 yıl. Yani, Avrupa’nın göbeğinde üretilen bir maliyetle bizde üretilen maliyet 5 yıl sonra aynı olacak. Çünkü robotlar çalışacak. Bizim de robotlaşmak için 5 yılımız var.

3 senede 1 milyon konut üretmek mümkün. Bizim ihtiyacımız 970 bin ton. Bizim bir senede 300 bin konut üretmemiz için 2 milyon ton yapısal çeliğe ihtiyacımız var. 72 bin insan kaynağına ihtiyacımız var. Karşılığında, bugünkü verilerle 3,5 milyon işsizimiz var. Yani, 72 bin tanesini yetiştireceğiz ve bunun için ihtiyaç olan alan da 6 tane TOGG fabrikası büyüklüğünde alan. Bir TOGG fabrikası, 232 bin metrekare yani 1,2 milyon metrekare kapalı alana ihtiyacımız var. Benim hesaplarıma göre, bu kadar kapalı alan üreticilerimizde şu anda var.

Şu işi halledersek, biz 3 senede 1 milyon kalıcı konut üretebiliyoruz.

Ne kazanıyoruz?

Deprem dirençli evlere sahip oluyoruz.
En az %50 işletme maliyeti avantajına kavuşuyor.
Mimari olarak; kolon, kiriş çıkıntısı olmadan çok verimli mimarlara kavuşuyorlar.

Kamu yatırımcısı ne kazanıyor?

Daha ekonomik inşaat maliyeti.
%60 daha hızlı yapım sebebiyle yatırım geri dönüş süresi avantajı.
Geleneksel yapım yöntemlerine göre daha kolay denetim ve maliyet kontrolü.
Daha düşük yapı sigorta prim maliyeti (henüz Türkiye’de yok ama tüm dünyada var).
Sürdürülebilir proje finansmanı kullanabilme avantajı.
Daha uzun yapı kullanım ömrü.
Ömrünü tamamlayan yapıda yüksek geri dönüş değeri.

Yükleniciler ne kazanıyor?
Proje yönetiminde kolaylık.
Daha ekonomik inşaat maliyeti.
%60 daha hızlı yapım sebebi ile daha hızlı hakkediş.
Yalın proje yönetimi ile yüksek verimlilik.
Malzeme ve iş gücü israfının azaltılması.
Mekanik ve elektrik işlerinin temiz ve hızlı yapılabilmesi.
Atık yönetimi kolaylığı.
Özellikle yapısal elemanların insan ve imalat hatalarından arındırılması ile yüksek güvenlik.
İş sahasında daha düşük mobilizasyon giderleri ve daha düşük genel giderler.
Maliyet kontrolünde; gerçekleşen ile planlanan arasındaki farkın azaltılması.
İklim şartlarından etkilenmeden inşaat sürecinin devam edebilmesi.

Doğa ne kazanıyor?
Geri dönüşümlü malzeme kullanımı sebebi ile doğal kaynaklarda tasarruf.
Su tüketilmesinin azaltılması.
Düşük karbon salımı sebebiyle iklim değişikliği mücadelesine destek.
Enerji ihtiyacının düşmesinden kaynaklı doğal kaynakların korunması.
Temiz üretimden kaynaklı doğaya saygı.
Düşük beton kullanımı sebebi ile çevreye verilen zararların azaltılması.

Ülkemiz ne kazanıyor?

Depreme karşı dirençli, hızlı, ekonomik ve sürdürülebilir yapım yöntemine sahip olacak.
Yapıların üretiminde ve kullanımında enerji tüketimi azalacak.
Karbon salımı azalacak.
Yapıların inşasında kullanılan su tüketimi azalacak.
İstihdam artacak, işsizlik azalacak.
İnşaat ihraç edebilir yapı fabrikaları kurulmuş olacak.

Eğer biraz önce bahsettiğim fabrikaları kurabilirsek biz inşaat ihraç eden bir ülke konumuna gelebiliyoruz.

Deprem ve afetler var, iklim değişiklikleri var. Aynı yapıları yapmakla bu işlerin çözülmediğini görüyoruz. Doğayı dikkate alan çelik ve modüler yapıları kullanabilirsek; biz gerçekten dirençli yapılara kavuşacağız, ölmeyeceğiz, doğa ölmeyecek. Muazzam ekonomik kazanımlar elde edeceğiz. Biz burada, inşaat malzemesi yerine, aynen Toyota’nın araba ihraç etmesi gibi biz de inşaatı ihraç edeceğiz. Seramiği değil, kapıyı değil, inşaatın kendisini ihraç edeceğiz.

Türk Yapısal Çelik Derneği Başkanımız Yener Bey’in, açış konuşmasında dediği gibi; “Bir musibet bazen bin hayır doğurabilir”. Şu an bu sistemlere geçersek kendi derdimizi çok hızlı gidereceğiz. Sonra da inşaatı ihraç eden bir ülke olacağız. 250 bin müteahhitimiz var Türkiye’de. Bütün inşaatçılar çok hızlı bir şekilde endüstrileşebilir. Biz inşaatı seviyoruz... Teşekkürler.”
Çelik Yapılar - Sayı: 90 - Eylül - Ekim 2024

Kendimizi Sınayalım

SORU 90

Üyelerimiz

BETEK BOYA
MİLATEK



© 2014 - Türk Yapısal Çelik Derneği